Tereyağının eşsiz aroması ve duyusal zenginliği mutfakta rakipsizdir.
Tereyağı, diacethyl ve laktonlar gibi doğal aroma bileşenleriyle sıcakla temas ettiğinde derin, katmanlı bir koku ve tat açığa çıkarır. Bu komplekslik, mıhlama/kuymak, baklava ya da sadece sıcak ekmek üstünde dahi fark edilir bir lezzet üstünlüğü yaratır. Margarin aromayı taklit edebilir; ancak tereyağındaki bu doğal uçucu bileşik armonisini tüm nüanslarıyla yeniden üretmek zordur.
Tereyağı temiz içerikli, minimal işlenmiş ve güven veren bir gıdadır.
Özünde krema (ve tercihe göre tuz) çırpılarak elde edilir; kısa bir bileşen listesiyle ne yediğinizi bilirsiniz. Bu sadelik, Anadolu mutfaklarında nesiller boyu süren kullanımın getirdiği kültürel güvenle birleşir. Modern margarinler güvenli olsa da formülasyon gerektirir; tereyağı ise doğrudan süt kaynağından gelen yalın bir gıda olarak öne çıkar.
Doğal yağda çözünen vitaminler (A, D, E, K2) ve özgün yağ asitleriyle besleyici bir profil sunar.
Tereyağı, özellikle hayvanın beslenmesine bağlı olarak A, D, E ve K2 vitaminlerini doğal formda taşır; bu vitaminler yağ matrisi sayesinde iyi emilir. Kısa zincirli yağ asitleri (ör. bütirat) ve az miktarda konjuge linoleik asit (CLA) de bulunur. Standart tereyağında yağ oranı genellikle yaklaşık %82’dir; kalan kısmı su ve süt katılarıdır, bu da vitamin ve aroma taşıyıcılığını destekler.
Pişirmede çok yönlüdür: tam tereyağı düşük-orta ısıda, sadeyağ (saflaştırılmış tereyağı) ise yüksek ısıda parıldar.
Tam tereyağının duman noktası yaklaşık 150°C civarındayken, sadeyağ 230°C seviyelerine çıkabilir; böylece soteleme ve mühürlemede daha geniş bir hareket alanı sunar. Hamur işlerinde tereyağının yaklaşık %16–18 su içeriği buharlaşarak katmanları açar, gevreklik ve hacim kazandırır. Sonuç, kat kat kabaran kruvasandan baklavanın çıtır yapısına kadar duyulur bir tekstür ve lezzet üstünlüğüdür.